Yeraltı edebiyatı, popüler edebiyatın insanları rahatsız etmeyelim dolaylamaya gidelim dediği yerleri sıkılmadan, çekinmeden, kuralsız bir şekilde anlatan, bunu yaparken de fikri anarşistlik yaparak sayfalara yağan bir bir şeydir.
Kendini kasmaz mesela; “Benim merak ettiğim ölümden sonra değil, doğumdan sonra hayat olup olmadığı.” -Woody Allen.
Daha keskin bir ifade ile yeraltı edebiyatı, okurlarını kaçacak yer bırakmadan köşeye sıkıştırır, popüler edebiyat ise olayları betimleyerek sizi etkisiz hale getirmeyi amaç edinir. Yeraltı edebiyatçısı eğer sevilmediyse sizi mahveder ve bunu sizin iliklerinize kadar hissettirir. En sonunda o yazarı biri sevmesi için dua edersiniz. Sonunda ben mi öleyim yoksa ateş edecek misin? siye sorarsınız. Yeraltı edebiyatçısı bu hali ile kapana kısılmış gibidir ama vazgeçmez. Kapana kısıldığı yeri imgeler ile örmeye başlar ve ardından oradan çıkmaz istemez.
Yeraltı edebiyatı en parlak yerlerde en karanlık şeylerden bahseder ve kafanızı karıştırır. “modern dünyanın en karanlık noktası, bilgisayar ekranıdır” der ve gider.
Popüler edebiyatta mektupları şişeye koyma olayı yoktur, herkes bilir o mektupta neler yazdığını. Yeraltında ise mektuplar, masallar hep şişenin içerisine saklanmıştır ve içerisinde ne olduğu bir sürprizdir. Gel gelelim o şişeyi atacak deniz yoktur…
0 Comments